Tam dalış denince aklınıza ilk ne geliyor? Su altı dalışları mı? Hayır ondan bahsetmiyorum, bu dalış çok daha içsel bir dalış diyebiliriz, farklı bir dünyaya dalış. Bu dünyadan farklı bir dünyaya geçiş. Denizi tekneden seyretmek değil, içine girip balıklarla beraber yüzmek.
Romantik anlatımımızı bırakıp daha açıklayıcı olmak gerekirse Tam dalış, VR sistemlerinin üst sürümü olarak adlandırılabilir. Konuyu daha da açmak gerekirse; aklınızdaki tüm vr aparatlarını bir kenara bırakın ve yalnızca beyninizle etkileşimde olan bir çipi, kafa bandı ya da sinyal alışverişi sağlayacak bir elektrik bobinini düşünün, bu cihaz sizin beyninizdeki komutları, düşünceleri ve eylemlerinizi bilgisayar kodlarına dönüştürüyor olsun, bu sayede siz yatağınızda yatmış dışarıdan uyuyor gibi görünürken aslında online bir sohbet odasında takılın veya arkadaşlarınızla zombi avına çıkın. Hayal gibi geldi değil mi? Pek değil, zira beyin alanında yapılan gelişmeler Matrix'i yakında gerçek kılabilir. Eğer bunun geçeklikten uzak olduğunu düşünüyorsanız size şöyle soralım, "Gerçek nedir?"
Günümüz VR sistemlerimi beyin ile iletişimde olmaktan şu anda çok uzak, bunun nedeni ise bu pazarı üniversitelerin değil oyun firmaları ve IMAX'in yönetmesi. Ancak fazla karamsar olmayın, hadi gelin firmalar karton kutularını satarken araştırmacılar bu konuda ne yapmış bakalım.
Neuralink
Temmuz 2016'da Elon Musk tarafından kurulan şirketin amacı insanları bilgisayarlar ile bağlamak. Yani bir nevi beynimiz ile internete giriş yapmak diyebiliriz. Şirket söylenenlere göre nöroteknoloji alanında çalışmalar yürütecek. Yani beynimize taktığımız bir implant veya farklı bir cihazla hiç temas olmaksızın aklınızdaki fikirleri bilgisayar verilerine çevirebilmesi amaçlanıyor, bu yolla hastaların ve felçlilerin tedavi edilmesi ilk hedef olsa da ikinci adımda internet aracılığı ile bağlanan bu biyonik ve küresesl nöron ağının yaratacağı etkiyi kestirmek imkansız.
Harvard Araştırmaları
2013 yılında araştırmacılar beyinden beyne arayüz (brain to brain interface BTBI) oluşturmayı başardı. Bu araştırma sonucunda ortaya çıkanlar olduğunca ilgi çekici, bir insanın kafasına sarılmış bir bant ile bir farenin kafasının üzerindeki cihaz aracılığı ile kafası sarılı olan kişi farenin kuyruğunu hareket ettirmei başardı. Testin ilginç yanı ise bir insanın bilgisayar aracılığı ile başka bir canlıyı yalnızca düşünce gücüyle hareket ettirmesi. Bu gibi testler sayesinde insan ve hayvan beyinindeki nöronların nasıl çalıştığını daha iyi anlıyoruz. Test sonucu bizi heycanlandırmalıdır zira VR cihazlar gibi bu test de bilgisayarlar aracılığıla yapılmata yani bilgisayar önce beyinden aldığı hareket komutunu işliyor ve sonra bu komutu farenin beynine gönderiyor.
Araştırma Raporu:
https://dash.harvard.edu/bitstream/handle/1/11294950/3616031.pdf
Beyin Kontrollü Biyonik Uzuvlar
Harvard gibi üniversitelerin yanında pek çok üniversitenin labaratuvarlarında biyonik uzuvlar için çalışmalar yürütülüyor. OpenBCI (açık kaynaklı beyin-bilgisayar arayüzü) adındaki gelişimine ufak bir girişim şirketi olan bir firma bugün 299 dolar ile 599 dolar arasında satışa sundukları beyin dalgalarını okuyup bilgisayarda gösteren bir kafa aparatı üretmeyi başardılar. Elbette cihaz bilgisayar ekranına dalgaların ne anlama geldiğini yazamıyor ancak bu ürünü alan meraklı bir bilim insanı bunlarla kendi biyonik kolu için komut sistemi geliştirebilir. Meraklı bilim insanını bir kenara bırakırsak bugün dünya üzerinde onlarca beyin kontrollü biyonik uzuvlar bulunuyor. Johns Hopkins Üniversitesi bugün dünyadaki en başarılı biyonik kol ve el sistemini üretmeyi başardı. Bu uzuv sayesinde kullanıcısı sadece düşünceleriyle bu biyonik kolu kullanabiliyor. Bu araştırmalar kamuoyunda öyle popüler oldu ki Johns Hopkins Üniversitesinin bu projesi hakkında internete tonlarca video yüklendi. Aşağıda üretilen biyonik kolu görüyorsunuz.
Nöron Araştırmaları
Yuval Noah Harari bir dönem okuduğum Kolektif Kitap'ın yayıncılığını yaptığı "Homo Deus" aldı eserde nöronlar ve onların işleyişi hakkında oldukça uzun şekilde bahseder. 129. sayfaya gelindiğinde bu konuya şöyle değinir "... bu sayede bitkisel hayatta olan bir hasta bilincini tamamen mi yitirdi, yoksa sadece bedeni ve konuşması üzerindeki hakimiyetini mi kaybetti artık belirlenebiliyor. Hasta, beyni bilinç belirtileri gösteren kalıplar sergiliyorken konuşamıyor ya da hareket edemiyor olsa bile muhtemelen bilinci yerindedir. Öyle ki kısa bir önce doktorlar fMRI görüntüleme tekniklerinden faydalanarak bu tip hastalarla iletişim kurmayı da başardılar. Yalnızca evet ya da hayırla yanıtlanabilecek sorular sorarak, hasta evet demek istediğinde tenis oynadığını hayal etmesini, hayır cevabını vermek istiyorsa da evini düşünmesini istediler. Hastanın motor korteksleri aydınlandığında evet, uzamsal bellekle alakalı bölümler harekete geçtiğindeyse hayır cevabını aldıklarını gözlemlediler."
IBM Desteği
Yazımızın başından beri size "FullDiveVR" isminin nereden geldiği hakkında bir açıklama yapmadım. Normal bilim literatüründen farklı olarak FullDiveVR ismi bir geliştirici, bir bilim adamı veya bir mühendis tarafından verilmiş bir isim değil. FullDiveVR ismi ilk kez 2009 yılında Rei Kawaharanın bilim kurgu shounen türündeki "Sword Art Online" adlı hafif romanında (light novel) gözükmüştür. Roman NerveGear adındaki cihaz ile sanal dünyada bir online VRMMORPG dünyasına giriş yapan ve bu dünyada iki yıl hapis kalan Kirigaya Kazuto ve arkadaşlarının maceralarını anlatır. Sonraları bu roman kendi mangasına ve çizgi filmine de kavuşmuştur. Hatta şu sıralar Netflix yapımı gerçek oyuncularla çekmek adına dizi haklarını da satın aldı.
IBM geliştiştiricileri 2016 yılında japon mühendisler IBM desteği ile "Sword Art Online the Begining" adı altında sanal gerçeklik testlerine başlamış bulunuyor. IBM gibi firmaların diğer firmalardan temel farkının teknoloji satmaktan çok geliştirmek olduğunu düşünürsek bu FullDiveVR teknolojisi adına büyük bir gelişme.
Vücudumuzun görüntüsünü direk olarak oyuna aktarmak gibi ilginç teknolojilerin olduğu projenin Alpha Testlerinin görüntüsünü şuradan izleyebilirsiniz;
https://youtu.be/LGRTPjZgnY4
Günümüzde IBM dışında pek çok üniversite ve teknoloji geliştiricileri bugün beyin ve sanal gerçeklik hakkında araştırma yapıyor. Pek çok akademisyen ve geliştiricileri göre beş on veya on beş yıl daha bu teknolojiyi görmemiz pek olası değil. Ancak yirmi veya otuz yıl sonra insanların evlerinde kendi sanal dünyalarında vakit geçireceği öngörülüyor. ekşi sözlük yazarı energie35 bu konuda şöyle bir araştırma yapmış.
" bilindiği gibi günümüzde, simülasyon ve sanal gerçeklik
olayı çok gelişti. var olan oyunlar ve çeşitli eğitim programları
neredeyse sanal dünyayı bize gerçekmiş gibi sunmaktalar. bazı örnekler:
http://news.bbc.co.uk/2/hi/technology/7669286.stm
https://tucson.com/news/blogs/police-beat/virtual-reality-program-trains-deputies-for-real-cases/article_60f1f953-3ec5-5ed0-9f12-baad70bbf2ab.html
https://eksisozluk.com/fantastic-contraption--1953053
şimdi, bugünün teknolojisi ile bile bu kadar gerçekçi simülasyonlar
yapılabiliyorsa, gelecekte aynı Matrix gibi bir evren tasarlayabilir
insanoğlu. evet işte simülasyon teorisi burada devreye giriyor. oxford
üniversitesinden, nick bostrom,
burada şunu iddia ediyor. "eğer insanoğlunun gelecekte evreni simüle
eden bir program yazabileceğine inanıyorsanız, yaşadığımız evreninde
pekala bir simülasyon olduğuna inanmak durumundasınız."
yaşadığımız evrendeki fiziksel kanunları öne sürenlere ise, ünlü fizikçi paul davies, "eğer yaşadığımız evren simülasyon ise, tüm fizik yasaları da simüle edilmiştir" diye cevap vermektedir. evrenin sonsuzluk kavramının da sadece simülasyon ile gerçekleştirebileceğini anlatır.
peki, eğer gerçekten bir simülasyonda yaşıyorsak, bunu nasıl bilebiliriz sorusuna gelince, ünlü bilim kurgu yazarı david brin, evreni tasarlayan programcının insanları kontrol edebileceği bir arka kapı olabileceğini tahmin ediyor.
gerçek mi değil mi bilinmez ama, herşeyi göz önüne alınca kesinlikle olamaz diyemiyorum. belki de sadece birer yazılımdan ibaretiz, hepsi bu.
link : http://www.space.com/…4-is-our-universe-a-fake.html "
yaşadığımız evrendeki fiziksel kanunları öne sürenlere ise, ünlü fizikçi paul davies, "eğer yaşadığımız evren simülasyon ise, tüm fizik yasaları da simüle edilmiştir" diye cevap vermektedir. evrenin sonsuzluk kavramının da sadece simülasyon ile gerçekleştirebileceğini anlatır.
peki, eğer gerçekten bir simülasyonda yaşıyorsak, bunu nasıl bilebiliriz sorusuna gelince, ünlü bilim kurgu yazarı david brin, evreni tasarlayan programcının insanları kontrol edebileceği bir arka kapı olabileceğini tahmin ediyor.
gerçek mi değil mi bilinmez ama, herşeyi göz önüne alınca kesinlikle olamaz diyemiyorum. belki de sadece birer yazılımdan ibaretiz, hepsi bu.
link : http://www.space.com/…4-is-our-universe-a-fake.html "
Sonuç Olarak
Eğer aşırı tutucu biri değilseniz ve gördükleriniz ve
hissettiklerinizin nöronlardan ve elektrik sinyallerinden oluştuğunu
kabul ediyorsanız az çok bunların manipüle edilebileceğini de tahmin
edebilirsiniz. Bugün LSD gibi uyuşturucular bile beyninizi manipüle
ederek gördükleriniz ve hissettiklerinize etki edebiliyorken tekolojik
bir düzenleyici vücudunuza zarar vermeden bu sinyalleri neden
düzenleyemesin?
13.08.2018
10:21 İstanbul\Kadıköy
Uğur Yılmaz
2 Yorumlar
Geleceğin olmasını sağlayacak bir buluş.Belki ilerde Dünya mahvolunca hepimiz kapsüllere yatıp bunları takarak yeni dünyada eski dünyayı aratmayacak biçimde yaşayacağız.Şuanlık imkansız denilebir ama her icatta bu söylenmiştir. Kim bilir belki animedeki gibi içinde kalanlar olur :). Güzel bir makale olmuş teşekkürler.
YanıtlaSilHayal dünyasının gerçeğe dönüşmesi gibi.Güzel olurdu.Elinize sağlık güzel bir makale.
YanıtlaSil